Kar yağıyor…
(19 (29) Ocak 1960)
Çehov dünyamızda en bilinen tiyatro oyun yazarlarından biri. Onunla yarışan iki yazar daha var: Shakespeare, diğeri de Moliere. Zaman değişiyor, hayat hızlanıyor, fakat Çehov hep yaşamın içinde kalıyor. Bildiğiniz gibi Anton Pavloviç bir doktor. Ve asıl görevi diğer tüm doktorlar gibi teşhis koymak. Görünüşe göre Çehov bu yeteneğini kaybetti. Onun klasik realizm dediğimiz doğayı taklit eden bir fikri kabul ettiği görülür. İnsanlar yer, içer, sever, yürür, kendi postunu giyer. Burada geçen post kelimesinin bir metafor olduğunu belirtmek isterim. İşte dönemin yüzyılı için yeni bir sanat doğdu ve onun yolu pek açık değildi.
‘Hayatı olduğu gibi değil, olması
gerektiği gibi değil, hayallerde göründüğü gibi kabul etmek gerekir.’ Bu
düşünce size de klasik realizmden biraz uzak gelmedi mi? Tanrım…! Çehov
doğuyor!.. Ve karakterleri gelecek günler için peygamberlik ediyorlar. Karmaşaya hazır olun…
Onun bir yalıda doğmadığı gerçeğini vurgulamak gerekir. Muhtemelen çocukluğunun en kötü yemeği acele hazırlanmış ekmek arası köfte değildi. Çünkü o köleyken yarı serbest yaşayan bir köylünün torunuydu. Büyük Petro (Petro 1) 1721 yılında bir kararname imzalar. Bununla insanların köleliğini kınar ve insan satışının durdurulmasını emreder. Yine de bu kararın uygulanması o kadar kolay değildir. Köle satışı devam eder, köleler birbirini değiştirir durur. Anlaşılan Petro’yu kimse dinlemedi. Fakat zamanla köleler içinden yeni bir grup oluşur. Bunların diğerlerinden bir farkı var: Satın alınamaz, satılamaz.
İşte, Anton Pavloviç Çehov böyle bir köylünün ailesinde dünyaya
geldi. Bu başarıya giden en yavaş, en zor yoldur. Onun dünyaya gelişini
anlattığım bu paragrafı şu cümle ile kapatmak istiyorum: Eğer biri size kölelik
artık yok diyorsa köle tacirinin hizmetkarıdır.
'İvanov' sahnelendiğinde henüz 28 yaşında bile değildi. Rusya’nın
en iyi dergileri önüne serilmişti. Aynı yaşta Puşkin ödülünü aldı. Kazancı ona
iyi yaşamak için bir fırsat verdi. Buna rağmen yaşadığı süre içinde ülke
sınırları dışında çok az biliniyordu. Dünya şöhreti ona ölümünden sonra geldi.
Tolstoy bunun başlangıcının savaştan önce olduğunu söylüyor. O dönemde birlik
için Rus ruhuna ihtiyaç duyuldu, diyor. Bunin ise, bunun gerçeği yansıtmadığını
söylüyor. Hangisi doğru?
İngiliz yazar Arnold Bennet’ten bunu kontrol edelim: ‘Çehov
beni daha çok etkiliyor. Aynı teknik ile birçok hikâye yazmak için eğilim
gösteriyorum.’
W. Somerset Maught ise: ‘Ona hayran olmak, iyi bir tadın
işaretidir… Onu sevmemek kendini bir Filistinli ilan etmek demektir’ der.
Bu olumlu eşleşmelere rağmen; çağdaşlarının birçoğu onu
sevmedi. Tolstoy, Ahmatova, Gumilev… Çehov ile iyi iletişim kurmak için onun
dramaturjisini anlamadılar. Üstelik birçok kişi tarafından kötümser ve depresif
kabul edildi. Çehov sevgilisine yazdığı bir aşk mektubunda ‘Ben seni vahşi bir Arap
gibi seveceğim’ diyor. Onun hakkında biz ne düşünelim? Vahşi mi? Depresif mi? Kötümser
mi?
Kendisi bu konuda ne diyor: ‘Ben kasvetli bir adamım. Soğuk
kanlıyım. Bu beni kötümser yapar mı? Benim en sevdiğim hikayem ‘Öğrenci’dir.
Orada bu ‘kötümser’ kelimesine karşıyım. Ne zeki bir cevap!.. Bunun neden zeki
bir cevap olduğunu anlamak için öğrenciyi okumak gerekir.
Onun yoluna taş koymayı iş edinen önemli ve güçlü bir
eleştirmen grubu var. Eğer Çehov daha yolun başında iken; yaşadığı yüzyıldan
silinirse onun hakkında şöyle diyeceğiz: ‘Dökülmüş süt için boş yere
dövünmeyin, çünkü evrenin tüm kuvvetleri sütü dökmeyi aklına koymuştu bir kez.’
Ve onu kendi itiraflarıyla vuracağız.
Yorumlar
Yorum Gönder