Aşkın Tartarları
Ya yalnızlık
sana âşık olursa…
Çehov, hiç
çekinmeden aşkın tartarlarına yuvarlandı. Çünkü, herhangi bir formülü yok. Kaygı
yok. Sadece güven, huzur, tutku perileri havada uçuşuyor! Yine de Çehov mutlu
aşk bilmez. Evet, doğru. Eserlerinde aşk, dram, trajikomik bir durum var. Buna
rağmen, karakterler aşkı yaşayamaz. Bu Çehov’un kendidir. Çehov gerçek aşkın
varlığına inanmıyor. Evet, kadınları beğeniyor, hayatında onlara yer veriyor, buna
rağmen; yaşamı boyunca yalnızdır. Kadınlar onunla hep ilgilendiler ama o her
defasında kaçmayı başardı. Evet, o evlilikten kaçtı!
‘Evlilik
gibi bu kadar zor ve karmaşık bir meseleyi anlayamam ve koca rolü beni
korkutuyor’ diye yazdı.
Yakışıklı,
doğuştan alçakgönüllü, hatta utangaç olarak kabul ettiğimiz bu adam kendine
hayran olmayan biri. Hayat onu sadelik, doğallık, samimiyet ve aşkla
ödüllendiriyor. Çünkü yazarın hayatı aşkla dolu. Aşk dolu bir yalnızlık içinde!
Bunu yazdığı mektuplardan biliyoruz.
Bu
kadınlardan biri Lika Mizinova’dır. Genç aktrist yazarın karısı olmak istedi ama yazar
özgür ve bağımsız olmak istiyordu. Mizinova, isteğini gerçekleştiremeyeceğini
anladığında kendine gelen aşk tekliflerini değerlendirdi. Sonunda hamile kaldı.
Fakat çocuk yaşamadı. Hayatının ilk yılında dünyaya veda etti. Mizinova, ‘Martı’ oyunundaki Nina karakterinin prototipidir. Çehov’un
hayatında izi kalır.
‘Son kez
öptüm, elini sıktım ve ayrıldık sonsuza dek.’
‘…Kaderine
katlanmasını bil…’
Zaman geçer, aşk da geçer mi?
Aşkın geçtiği doğru değil, zamanla yenisi gelir. Ve yeni gelene yakınlaşma sevincini yavaş yavaş anlarsın. Yazarın hayatına Elena Şavrova giriyor. İlk tanıştıklarında Şavrova henüz 15 yaşındaydı. Kız Çehov’a âşık oldu. Ne yazık ki şansı diğer kadınlar kadar azdı. Yıllar sonra Moskova’da bir akraba ziyareti sırasında Çehov ile buluştu. Zamanlama mükemmeldi. Aralarında roman yazılıyor! Çehov eserlerinden para kazanmıştı. Ve bu kazancı ile Yalta’da bir arazi satın aldı. Daha sonra burayı sattı ve Kırım’da bir ev satın aldı. Aşıklar Yalta’da buluşuyor, Kırım’a gidiyor. Zaman geçiyor...! Evet, hayat gri… Ayrılıyorlar. Çehov’un bu aşkı için yedi düzineden fazla mektup yazdığını biliyoruz. Dahası var. Yazarın ‘Köpekli Kadın’ hikayesi doğdu.
‘Onu düşünmedim ama gölgesi kesinlikle ruhumun üstünde.’
Aşk uzun ya da kısa sürebiliyor ama aynı kişiye karşı kronik hale gelmiyor. İşte, can alıcı nokta. ‘Kısalık yeteneğin kardeşidir’ diyor yazar. Bu tanımlamayı hikayeleri için yapıyor, fakat aşk hayatında da uyguladığını fark ediyoruz.
Çehov, insanların hikayeleriyle derinden ilgilidir. Onları yeniden düzenlemeyi sever. Sanat eserlerini genellikle gazetelerden toplar, onları istediği gibi yontardı. Kendisi buna beyin jimnastiği diyor. Yarattığı karakterlerin iç dünyasına odaklanır, ama kendi iç dünyasını çok fazla anlatmaz. Örneğin; hayatıyla ilgili kısa bir biyografi yazması istendiğinde otobiyografi fobisi olduğunu söyleyerek konuyu değiştiriyor. O kendi hayatını sessiz biçimde içinden sorgular. Sürüye ait olmak istemez.
'Sağlıklı ve normal olanlar sadece sıradan insan sürüsüdür’ diyor.
O parlak bir yıldız gibi parlar. Dostlarına yardım eder. Maksim Gorki’nin, ‘ayak takımı arasında’ ya da ‘dipte’ diye bildiğimiz oyunu; Çehov ile olan dostluğu sayesinde yayınlandı. Daha sonra Gorki’nin bu oyunu büyük ün kazandı.
Önsezisi çok güçlüydü. Sergey Rahmaninov ile ilk karşılaştığında ‘sizden büyük bir adam çıkacak’ dedi. Neden böyle söylediği sorulduğunda ‘bu sizin yüzünüze yazılmış’ cevabını verdi.
Çünkü
intihar edecek
Çehov
hakkında az kişinin bildiği gerçekler var. Araştırmanın ölçüsünü biraz
aştığımda bulabildim. Bunu dünyayı etkileyen büyük yönetmen anlatıyor.
Evet ta kendisi. Stanislavski!
Bir gün
Stanislavski’nin evine eski bir tanıdığı gelir. Neşeli bir adam. Yine de toplum
içinde ‘biraz hedefsiz’ olarak kabul edilir. Misafir evde herkesle
iletişim kurar, şakalaşır, güler ve bu arada Çehov’un ilgisini çeker. Adam
gittikten sonra Çehov onunla ilgili sorular sormaya başlar. Ev sahibi bu
merakın nedenini sorar. Çehov: ‘Neden mi, çünkü intihar edecek’ diye haykırır. Gerçekten
birkaç yıl sonra Stanislavski bu adamın zehir içerek intihar ettiğini
öğrenir. Yazarın mistik kavrayışı yönetmeni derinden vurur.
Önsezi ve
akıl yazar için ayrıca önemliydi. ‘Bu iyimserlik ya da kötümserlik değil;
yüz kişiden doksan dokuzunun aklı yok’. Ama aştan kaçabilir mi akıl? Korku
durdurur mu ölümü? Çehov hikayelerinde mutlu insan yok. İnsanlar ruhsal uyum,
iyimserlik içindeler fakat mutlu değiller. Onun kahramanları hayal kırıklığına
uğramış, kendi kaderine boyun büken insanlardır. Çehov mutlu değildi. Belki bu
yüzden mutluluğu nasıl tasvir edeceğini bilemedi.
‘Bugün
harika bir gün.
İster git
çay iç,
İster kendini
as’
Şaşkın, mutsuz, apolitik bir entelektüel. Aşkın tartarları bile onu bu durumdan kurtaramaz.
‘Vera, harika görünüyorsun, uzun bacakların, ipeksi bir cildin, üç beden göğüslerin var, ama benim umurumda değilsin.’
Yazarın hayatına giren kadınlar birbirini tanıyordu. Yine de hiçbiri bağını koparmak için acele etmiyordu. Onu evlenmeye ikna eden tek kadın Olga Knipper’di. Sıcak bir baltanın yanında yatıyordu ama fark etmiyordu. Olga Knipper ültimatom verince; Çehov evlenmeyi kabul etti. Bunin, bunu öğrenince şöyle diyor: ‘…evet bu intihar!’
Ve birbirlerini sevdiler, evlendiler ve mutsuz oldular…
Evliliğinin beş yılını Çehov karısından ayrı yaşadı. Çehov ve Knipper çocuklarının olmasını çok istedi. Ama Olga ilk çocuğunu düşürdü. Olga bir aktrist. Petersburg turnesi sırasında bir dikkatsizlik yaşıyor, düşüyor, operasyon geçiriyor. Elbette, çocuğunu kaybediyor. Çehov’un bundan haberi bile olmadı. Daha sonra, Olga ve doktor arasındaki yazışmalardan bunu öğrendi. Anladı ki, çocuk kendinden değil. Belki de çocuk Dan-çen-ko’dan…?
İşte, o zaman o ünlü-özlü sözü yazdı: ‘Yalnızlıktan korkuyorsanız, evlenmeyin’.
‘Hiçbir şekilde âşık olmayın!
Sizin için herşey iyi olacak.’
…..
Anton
Pavloviç Nina’ya tutuldu. Nina Korş hamile kaldı. Çehov bunu bilmiyordu. Olga Knipper’e
olan tutkusu yüzünden ayrıldılar. Ancak 1900 yılında bir kız çocuğu dünyaya
geldi. Adı Tatyana. Yazarın var olan tek
çocuğu Tatyana! Muhtemelen Çehov ile hiç karşılaşmadı.
‘Bana ay
gibi bir kadın verin, benim gökyüzümde olacak ama gündüzleri görünmeyecek’.
Yorumlar
Yorum Gönder