Vahtangov Tiyatrosu
‘Yevgeni Onegin’ i Golden Mask kapsamında İstanbul’da sahneledi.
Nedir bu Yevgeni Onegin?
Bu sadece bir aşk
hikayesi değil; bu aynı zamanda hayat. Şiir romantizm döneminde yazıldı.
Dünyanın zalim soğuk yüzünü, akıl oyunlarını, öfke, hiciv, sinizm, sevgi,
affetme ve birçok duyguyu içinde taşıyor. Puşkin’in bu samimi eserini birçok
aktörün ve edebiyat severin okuduğunu, incelediğini düşünüyorum. Yevgeni
Onegin, Puşkin’in yazdığı en önemli eser. Bir şiir roman. Daha önce Rus
operasında birçok kez sahnelendi, fakat drama tiyatrosunda bu eserle pek sık
karşılaşmıyoruz. Sanırım ilk kez yönetmen Rimas Tuminas’ın vizyonu
sayesinde seyirci bu hikâye hakkında yeniden düşünmeye başladı. Oysa ki Sovyet
döneminde öğrenciler bu hikâyeyi ezbere biliyorlardı. Açıkçası; Tuminas, doğal,
büyülü bir iş çıkarmayı başardı. Sade ve ironi dolu. Ve aynı zamanda naif.
Şiir sahnede aktörden
aktöre sorunsuz ve akıcı biçimde uçuşuyor. Bazen sanki aynı kişi devam
ediyormuş gibi bir his verip farklı bir ses tınısıyla devam ediyor. Tuminas’ın
kullandığı stil uzayda bir yer oluşturdu. Sahnede yarattığı boş alan sayesinde
oyun içinde kullanılan eşyalar rahat ve hızlı şekilde sahneye girip
çıkarılabildi. Tuminas’ın performanslarının bu kadar muazzam olmasının
sebeplerinden biri de iki okulu birbirine bağlamasıdır: Geleneksel Klasik Rus Tiyatro
Okulu ve Litvanya Tiyatro Okulu. Tuminas, önemli lirik monologları
karakterlerden ironi içinde uzaklaştırmayı tercih ediyor. Mesela; kahramanlar
kendisi hakkında üçüncü kişi gibi konuşmak zorunda. Gerçekten sıra dışı bir
vizyona sahip. Çarpıcı ve şaşırtıcı bir performans.
Ayrıca tekstin güzel heceleri,
iğneleyici sahne mizanseni ile seyircinin zihnine resimler çiziyor.
Oyunun baş
kahramanları Onegin ve elbette Tatyana.
‘Kendi ailesinde yabancı
bir kız gibi görünüyordu.’ ‘Vahşi, üzgün, sessiz.’ ‘Ve sık sık bütün gün
pencerenin önünde otururdu.’
Tatyana, bu kısa
alıntıdan daha fazlasıdır. O köy yaşantısı içinde Rus ruhunu temsil eder.
Oyun bu sorunun cevabını
veriyor. Köyleri, değerleri, moda, renk, aşk, birbirini tanıma, uykusuz
geceler, kehanet, düello, tüm bunlar Oneginin temasında var. Metaforlar çarpıcı
benzetmeler, estetik çözümler vb.
Tuminas, romanın şiirsel
metnini çok iyi bir şekilde bölüyor. Daha oyunun ilk sahnesinde şiiri abartarak
göğe yükselir gibi kollarını açarak oynayan aktörü bir silahla vurdurması da
sahnede neyi istemediğinin işaretini veriyor gibi. Burada yönetmenin her şeyi
kodladığını anlıyoruz.
Uzun zamanlı disiplinli
bir çalışma seyirciyi 3,5 saat boyunca oyuna bağlıyor. Bale sınıfında yer alan
sekiz isimsiz kız oyunun birçok sahnesinde var. Sahne arkasına kurulan bale tırabzanında
başlayıp köylü kızlar olarak vagonlarda tıkış tıkış mahkumlar gibi ellerinde
turşu kavanozlarıyla Moskova yolculuğuna sürükleniyorlar.
Oyun boyunca ironi ve
gönderme sürekli var. Hatta en acılı sahnelerden biri olan düello sahnesinde
bile modern dansa gönderme yapılması seyircinin kıkırdamasına neden oluyor.
Görkemli kostümler yerine
oldukça sade ve rahat kostümler tercih ediliyor. Sahnelerin fantastik ve
esrarengiz olması gizemli bir melodiye dönüşüyor. Sahnede iki Onegin, iki
Lenski var. Genç Onegin ve yaşlı Onegin. Aptal pozlar veren genç çocuk ve
düelloda ölen Lenski. Ölmeseydi şair olabilirdi.
Ludmila Maksakova oyunda
önemli bir role sahip. Hem Fransızca konuşan bale öğretmeni hem de Tatyana’nın
siyahlar içinde artık iyice yaşlanmış komik dadısı rolünde. Tecrübeli artist,
dans öğretmenini oynarken elinde bir değnek ile zemine yumuşak dokunuşlar
yapıyor. Aristokrat, eksantrik, asil bir güçle dolu ses tonu ile kusursuzdur.
Tatlı bir mizah içinde seyirciyi bağlıyor. ‘La Masique’. Çevirisi yok.
Karakterler naif bir
ironi içindeler. Zeki ve Rus ruhuna ait olduğunu düşündüren sevimli bir ironi.
Mesela, Tatyana’nın Moskova yolculuğundan sonra hala üstünden atamadığı
köyünden getirdiği alışkanlıkları var. Reçel kavanozundan uzun bir tahta
kaşıkla reçel yediği sahne. Kendinden
oldukça yaşlı olan gelecekteki kocasını ilk kez burada görüyoruz. Kuyruk
ceketli, papyonlu bir asilzadenin o ahşap kaşıkla kavanozdan reçel yemesi zor
görünüyor, ama sonunda reçel yemeği başardılar. Bu sahnenin devamı düğün
sahnesi olmalı. Müziğin derinlerinden çan çınlamasına benzer sesler geliyor. Ve
kızlar kavalyeleri ile beyaz kostümlü olarak sahneye giriyor. Tatyana’nın
üzerinde çok şık, sade, beyaz bir kostüm var. Ve boynunda daha önce
görmediğimiz bir gerdanlık. Ve başının üstünde bir taç. Oyunun göz alıcı
sahnelerinden biri. Yukarıdan aşağıya sahneye yedi salıncak iniyor. Ve Tatyana
en önde bulunan salıncağa oturuyor. Sonra bütün salıncaklar yükseliyor.
Salıncak sayısının neden yedi olduğu bir soru işareti. Çünkü sahnede sürekli
sekiz kız görüyoruz. Buradaki yedi sayısı yönetmenin yaptığı bir kodlama mı
yoksa öylesine bir düzen mi yapıldı bilinmiyor.
Tuminas’ın hayal gücü
oyuna yarı insan yarı elf bir karakter koyuyor. Elinde bir balalayka olduğunu
düşünüyoruz. Ya da domra. Arada bir müziğin ritmi ile tellerini tıngırdatıyor.
Ama oyun boyunca hiç konuşmuyor. Sanki olan biteni içeriden izleyen bir meczup
gibi. Buradaki müzik aleti kodlaması önemlidir. Balalayka sadece Rus halk müzik
aletidir. Domra ise sadece Rus halkına ait değil; aynı zamanda Ukrayna halkına
aittir. Müzik aletinin üçgen hatlara sahip olmaması domra olasılığını
güçlendiriyor.
Aşk çıldırtıyor mu?
Tatyana’nın bir türlü
uyuyamadığı gece yastığı yumruklaması, yatağın içinde tepinmesi, başını yastığa
gömüp ayak parmaklarının ucunda yükselmesi bu soruyu akla getiriyor. Dadısına
duygularını açıyor, ama yine de rahatlayamıyor. İçindeki enerji öylesine güçlü
ki ‘ben âşık oldum’ derken ağzından ateş çıkaran dişi bir ejdere dönüşüyor.
Tatyana’nın epifani
gecesinde gördüğü rüya hemen bitmiyor. Beklenmedik bir anda sahneye başka bir
artist geliyor. Ve Tatyana’nın rüyasını o anlatıyor. İşte bu Tatyana’nın
geleceğidir. Yaşlı Tatyana bu sahnede genç Tatyana ile tanışıyor. Vahtangov
Tiyatrosu sayesinde seyirci Puşkin’in şiir romanının dramatik sahnelenmesine
tanıklık etti. Sanat yönetmeni Rimas Tuminas tiyatronun şanını yeniden
yükseltiyor.
İkinci perde birincinin
parodisiydi. Stanislavski tekniği henüz keşfedilmemiş gibi duruyor. Tuminas,
eski ama mükemmel bir teknik kullanmayı tercih ediyor. Oyuncular bedenlerini
plastik kullanıyor. Bu hem estetik hem naif hem de oyunu fantastik bir boyuta
taşıyor.
Anlatıcının elinde
sürekli bir kadeh var. Her sahneyi kâh ironi yaparak kâh öfkelenerek yorumluyor.
Onegin, sahne üzerinde
gölgelenerek aktörden aktöre form değiştiriyor. Kibirli, ukala. Genç kızların
başını belaya sokacak kadar züppe. Bir aileyi dağıtacak kadar umursamaz.
Tatyana’nın yüceltilen aşkına karşılık olarak ‘Sizi seviyorum, ama bir kardeş
gibi seviyorum’ diye cevap veriyor. Ve bu yıkıcı cevap mektubu sanki ailenin
parçalanmış bir üyesi gibi çerçevelenerek evin duvarına asılıyor. Rus
taygasında rahat rahat dolaşan ayılar, Moskova’nın şaşalı balo salonlarına
iniyor.
‘Kimi sevmeli, kime
inanmalı’.
Faustas Latenas’ın
yaptığı sürükleyici müzik seyirciyi etkiliyor. Latenas, Çaykovski’nin farklı
tonlarını kullanarak müziğini oyuna şiir gibi işliyor. İsimlere bakınca, hemen,
Rus ruhunu kabul etmiş Litvanya özünü fark ediyorsunuz. Elbette, kimse Rus
ruhunu Şostakoviç kadar iyi bilemez. Latenas’ın müziğindeki varyasyonlar
Çaykovski’nin Çocuk Albümü (Детский альбом-Старинная французская песенка)’nden
Şostakoviç dörtlüsüne uzanıyor.
Adomas Jacovskis (Адо́мас
Яцо́вскис), frontal ve diyagonal sahne yapısını, tiyatro geometrisini sahnenin
arka planına yerleştirdiği aynalarla uzaya yayıyor. Jacovskis, oluşturduğu
sahne tasarımı ile alanı ikiye katlıyor. Sahnede simetri kırılması dikkat
çekici. Aynalar sadece oyunun kahramanlarını yansıtmıyor; salondaki seyirciyi
de yansıtmayı başarıyor. Sanki zamanın kendi gibi. Ayna ile oluşturulan büyü
sayesinde salonda bulunan her şey dalgalanıyor, hareket ediyor, köşelere
dağılıyor, oyun iki boyutlu hale dönüyor. Aynalar hafif yere eğimli ve biraz
puslu. Seyircinin bunu anlaması biraz zor. Oluşturulan sihir aynadan mı geliyor
yoksa başka bir boyuta mı geçiyoruz diye düşünmeye başlıyor.
Tasarımcı bunu yapmayı
nasıl başardı?
Her şeyden önce, sahne
zemini her biri elli kilogram olan sekiz siyah rulo profesyonel planşet ile
kaplanıyor. Sahne arka planına ekran açısını hareket ettirme ve değiştirme
özelliği olan aynalar yerleştiriliyor. Yaklaşık bir ton ağırlığında, oldukça
zor bir mühendislik tasarımı olan aynalar, bir operatör kontrolünde oluyor.
Seyirciye, uzayda hareket ediyormuş hissi veren sihirli aynalar, gerçek bir
mühendislik harikası.
Büyük ve anlamlı bir
proje.
‘Kendini Sev’.
Yorumlar
Yorum Gönder