Yazar: Yevgeni ŞVARTS
GÖLGE
Aktörler
Bilimadamı
Gölge
Petro: Otelci
Anunsata: Petro’nun kızı
Yulia Juli: Şarkıcı
Prenses
Başbakan
Maliye Bakanı
Sezar Bоrja: Gazeteci
Gizli Danışman
Doktor
Cellat
Majordom
Onbaşı
Saraylılar
Tatilciler
Eğlence hemşiresi
Merhamet hemşiresi
Maliye Bakanı'nın iki uşağı
Muhafız
Vatandaşlar
"Başkasının öyküsü benim etime ve kanıma girdi, ben onu yeniden yazdım ve ancak o zaman yayımlandı."
Hans Christian Andersen, "Hayatımın Masalı", Bölüm VIII
I. Perde
Güneyde bir ülke, bir otelde küçük bir oda. İki kapı: Biri balkon diğeri koridor kapısı? Alacakaranlık. Kanepenin üzerinde yirmi altı yaşlarında genç bir bilim adamı uzanır. El yordamıyla beceriksizce masanın üzerinde gözlük arar.
Bilimadamı: Gözlüklerini kaybettiğin zaman, -elbette- hoş olmuyor. Alacakaranlıkta odam genelde bu halde görünür ama her zaman böyle değil. Koltuğa atılmış bu ekose desenli battaniye tatlı prensesim gibi, şimdi bana çok sevimli görünüyor. Ona aşığım, beni ziyarete geldi. Tabii, yalnız değildi. Prenses maiyeti olmadan dolaşmaya çıkmaz. Bu dar uzun saat, ahşap bir kutunun içinde –yo hayır bu saat değil. Bu prensesin ebedi yörüngesi, gizli danışmanı. Kalbi tam bir sarkaç gibi çarpar, davranışları zamanın gereksinimlerine uyumlu değişir ve o onlara fısıltıyla söyler. Gizemli olması sebepsiz değil. Danışmanın gizli tavsiyeleri felaketle sonuçlanırsa sonradan her şeyi inkâr eder, kendini aklar. Sadece olanları duymadığını iddia eder ve bu onun yandaşlarınca çok pratik bir şekilde savunulur. Ya bu kim? İnce-zayıf, yüzü bembeyaz, karanlığın içinde, kim bu yabancı? Neden prensesin damat adaylarından biri benim aklıma geldi? Prensese âşık olan benim! Ona öyle aşığım ki, başka bir adamla evlenirse bu canavarlık olur. (Güler.) Aklımı çelen bu kurgular, zor da olsa gözlüğümü bulduğumda her şey gibi düzelecek. Battaniye battaniye olarak, saatler saat olarak kalacak ve bu uğursuz yabancı ortadan kaybolacak. (El yordamı ile masanın üzerinde beceriksizce aramaya devam eder.) Evet, işte gözlüğüm. (Gözlüğünü takar ve çığlık atar.) Bu ne?
Koltuğun üstünde çok güzel, gösterişli giyinmiş, maskeli bir kız oturur. Onun arkasında yaşlı, kel, papyonlu bir adam. Ve duvara yapışmış şekilde uzun boylu, zayıf, göz kamaştırıcı siyah fraklı solgun bir adam durur. Parmağında pırlanta bir yüzük vardır.
(Mum ışığında, mırıldanır.) Mucizeler ne içindir? Ben mütevazı bir bilim adamıyım. Böyle önemli misafirler bana nereden geldi?.. Merhaba hanımefendi, beyler! Ben çok memnun oldum değerli misafirlerim, ama... bana açıklar mısınız, bu onuru neye borçluyum? Susuyorsunuz? Ah, her şeyi anlıyorum. Uykudayım. Rüya görüyorum.
Maskeli kız: Hayır, bu rüya değil.
Bilimadamı: Nasıl olur! Peki, o zaman nedir bu?
Maskeli kız: Bu böyle bir masal. Hoşçakalın, sayın bilim adamı! Sizinle yine görüşeceğiz.
Fraklı Adam: Hoşçakal, bilim adamı! Yine karşılaşacağız.
Papyonlu Yaşlı Adam: (fısıltıyla) Hoşçakalın, sevgili bilim adamı! Yine karşılaşacağız ve eğer temkinli olur yerine göre davranırsanız her şey oldukça iyi bitebilir.
(Kapı vurulur, bu üçlü kaybolur.)
Bilimadamı: İşte hikâye!
(Tekrar kapı vurulur)
Bilimadamı: Girin!
Odaya Anunsata girer, büyük siyah gözleri olan, siyah saçlı bir kız. Yüzü son derece enerjik ve yumuşak sesinde kararsız tavırlar hâkim. Çok güzel. On yedi yaşında.
Anunsata: Afedersiniz efendim! Misafirleriniz mi var... ah!
Bilimadamı: Neyiniz var Anunsata?
Anunsata: Şey, ben... odanızdan değişik sesler duydum.
Bilimadamı: Uyuyakalmışım ve rüyamda konuşurum.
Anunsata: Ama... beni affedin... bir kadın sesi duydum.
Bilimadamı: Rüyamda prensesi gördüm.
Anunsata: Ve yaşlı bir adam alçak sesle bir şeyler mırıldanıyordu.
Bilimadamı: Rüyamda gizli danışmanı gördüm.
Anunsata: Ve bir adam size bağırdı, bana öyle geldi.
Bilimadamı: Prensesin nişanlısıydı. Tamam mı? Şimdi bu rüya size görünüyor mu? Yoksa gerçekten bana böyle nahoş misafirler geldi mi?
Anunsata: Şaka mı yapıyorsunuz?
Bilimadamı: Evet.
Anunsata: Her zaman bana karşı çok naziksiniz. Bunun için size teşekkür ederim. Muhtemelen, ben yan odadan sesler duydum ve her şeyi karıştırdım. Ama... bana kızmadınız değil mi? Bir şey söyleyebilir miyim?
Bilimadamı: Tabii, Anunsata.
Anunsata: Uzun süredir sizi uyarmak istiyordum. Kızmayın... Siz bilim adamısınız, ben ise basit bir kızım. Ben sadece... benim bildiğim ama sizin bilmediğiniz bazı şeyler anlatabilirim. (Reverans yapar.) Cüretimi bağışlayın.
Bilimadamı: Lütfen! Söyleyin! Öğretin bana! Çünkü ben bilim adamıyım, bilim adamları hayatı boyunca öğrenir.
Anunsata: Şaka mı yapıyorsunuz?
"Başkasının öyküsü benim etime ve kanıma girdi, ben onu yeniden yazdım ve ancak o zaman yayımlandı."
Hans Christian Andersen, "Hayatımın Masalı", Bölüm VIII
I. Perde
Güneyde bir ülke, bir otelde küçük bir oda. İki kapı: Biri balkon diğeri koridor kapısı? Alacakaranlık. Kanepenin üzerinde yirmi altı yaşlarında genç bir bilim adamı uzanır. El yordamıyla beceriksizce masanın üzerinde gözlük arar.
Bilimadamı: Gözlüklerini kaybettiğin zaman, -elbette- hoş olmuyor. Alacakaranlıkta odam genelde bu halde görünür ama her zaman böyle değil. Koltuğa atılmış bu ekose desenli battaniye tatlı prensesim gibi, şimdi bana çok sevimli görünüyor. Ona aşığım, beni ziyarete geldi. Tabii, yalnız değildi. Prenses maiyeti olmadan dolaşmaya çıkmaz. Bu dar uzun saat, ahşap bir kutunun içinde –yo hayır bu saat değil. Bu prensesin ebedi yörüngesi, gizli danışmanı. Kalbi tam bir sarkaç gibi çarpar, davranışları zamanın gereksinimlerine uyumlu değişir ve o onlara fısıltıyla söyler. Gizemli olması sebepsiz değil. Danışmanın gizli tavsiyeleri felaketle sonuçlanırsa sonradan her şeyi inkâr eder, kendini aklar. Sadece olanları duymadığını iddia eder ve bu onun yandaşlarınca çok pratik bir şekilde savunulur. Ya bu kim? İnce-zayıf, yüzü bembeyaz, karanlığın içinde, kim bu yabancı? Neden prensesin damat adaylarından biri benim aklıma geldi? Prensese âşık olan benim! Ona öyle aşığım ki, başka bir adamla evlenirse bu canavarlık olur. (Güler.) Aklımı çelen bu kurgular, zor da olsa gözlüğümü bulduğumda her şey gibi düzelecek. Battaniye battaniye olarak, saatler saat olarak kalacak ve bu uğursuz yabancı ortadan kaybolacak. (El yordamı ile masanın üzerinde beceriksizce aramaya devam eder.) Evet, işte gözlüğüm. (Gözlüğünü takar ve çığlık atar.) Bu ne?
Koltuğun üstünde çok güzel, gösterişli giyinmiş, maskeli bir kız oturur. Onun arkasında yaşlı, kel, papyonlu bir adam. Ve duvara yapışmış şekilde uzun boylu, zayıf, göz kamaştırıcı siyah fraklı solgun bir adam durur. Parmağında pırlanta bir yüzük vardır.
(Mum ışığında, mırıldanır.) Mucizeler ne içindir? Ben mütevazı bir bilim adamıyım. Böyle önemli misafirler bana nereden geldi?.. Merhaba hanımefendi, beyler! Ben çok memnun oldum değerli misafirlerim, ama... bana açıklar mısınız, bu onuru neye borçluyum? Susuyorsunuz? Ah, her şeyi anlıyorum. Uykudayım. Rüya görüyorum.
Maskeli kız: Hayır, bu rüya değil.
Bilimadamı: Nasıl olur! Peki, o zaman nedir bu?
Maskeli kız: Bu böyle bir masal. Hoşçakalın, sayın bilim adamı! Sizinle yine görüşeceğiz.
Fraklı Adam: Hoşçakal, bilim adamı! Yine karşılaşacağız.
Papyonlu Yaşlı Adam: (fısıltıyla) Hoşçakalın, sevgili bilim adamı! Yine karşılaşacağız ve eğer temkinli olur yerine göre davranırsanız her şey oldukça iyi bitebilir.
(Kapı vurulur, bu üçlü kaybolur.)
Bilimadamı: İşte hikâye!
(Tekrar kapı vurulur)
Bilimadamı: Girin!
Odaya Anunsata girer, büyük siyah gözleri olan, siyah saçlı bir kız. Yüzü son derece enerjik ve yumuşak sesinde kararsız tavırlar hâkim. Çok güzel. On yedi yaşında.
Anunsata: Afedersiniz efendim! Misafirleriniz mi var... ah!
Bilimadamı: Neyiniz var Anunsata?
Anunsata: Şey, ben... odanızdan değişik sesler duydum.
Bilimadamı: Uyuyakalmışım ve rüyamda konuşurum.
Anunsata: Ama... beni affedin... bir kadın sesi duydum.
Bilimadamı: Rüyamda prensesi gördüm.
Anunsata: Ve yaşlı bir adam alçak sesle bir şeyler mırıldanıyordu.
Bilimadamı: Rüyamda gizli danışmanı gördüm.
Anunsata: Ve bir adam size bağırdı, bana öyle geldi.
Bilimadamı: Prensesin nişanlısıydı. Tamam mı? Şimdi bu rüya size görünüyor mu? Yoksa gerçekten bana böyle nahoş misafirler geldi mi?
Anunsata: Şaka mı yapıyorsunuz?
Bilimadamı: Evet.
Anunsata: Her zaman bana karşı çok naziksiniz. Bunun için size teşekkür ederim. Muhtemelen, ben yan odadan sesler duydum ve her şeyi karıştırdım. Ama... bana kızmadınız değil mi? Bir şey söyleyebilir miyim?
Bilimadamı: Tabii, Anunsata.
Anunsata: Uzun süredir sizi uyarmak istiyordum. Kızmayın... Siz bilim adamısınız, ben ise basit bir kızım. Ben sadece... benim bildiğim ama sizin bilmediğiniz bazı şeyler anlatabilirim. (Reverans yapar.) Cüretimi bağışlayın.
Bilimadamı: Lütfen! Söyleyin! Öğretin bana! Çünkü ben bilim adamıyım, bilim adamları hayatı boyunca öğrenir.
Anunsata: Şaka mı yapıyorsunuz?
Bilimadamı: Hayır, ben ciddiyim.
Anunsata: Ciddi olduğunuz için teşekkür ederim. (Kapıya bakar.) Kitaplarda ülkemiz hakkında birçok şey yazar. Sağlıklı iklimi, temiz havası, güzel manzaraları, sıcak kanlı köylüler, yani... kısaca ülkemiz hakkında kitapların anlattıklarını siz de biliyorsunuz...
Anunsata: Ciddi olduğunuz için teşekkür ederim. (Kapıya bakar.) Kitaplarda ülkemiz hakkında birçok şey yazar. Sağlıklı iklimi, temiz havası, güzel manzaraları, sıcak kanlı köylüler, yani... kısaca ülkemiz hakkında kitapların anlattıklarını siz de biliyorsunuz...
Bilimadamı: Tabii, biliyorum. Buraya bu yüzden geldim.
Anunsata: Evet. Kitaplarda bizim hakkımızda her şeyin yazdığını sanıyorsunuz. Fakat kitaplar hakkımızda hiçbir şey yazmıyor, bilmediğiniz çok şey var.
Bilimadamı: Bazen bunlar bilim adamları ile öğrenilir.
Anunsata: Çok özel bir ülkede yaşadığınızı bilmiyorsunuz, ülkemizde her gün olan olayları masallarda anlatıyorlar, diğer halklar bunu kurgu sanıyor. İşte, mesela, uyuyan güzel şu çeşmenin sağındaki tütün tezgâhından beş saat uzaklıkta bir yerde yaşadı. Ancak şimdi uyuyan güzel öldü. Açgözlü insan yiyenler hala hayatta, şehirde rehinci dükkânında çalışıyorlar. Parmak çocuk çok uzun boylu bir kadınla evlendi, kadının lakabı ‘’el bombası atan asker’’ ve onların çocukları sıradan insanlar gibi büyüyor, sizin gibi, benim gibi. Şaşırtıcı olan ne biliyor musunuz? Bu kadın savaşçı lakabına rağmen, parmak çocuğun ayakkabısıyla dans edip şarkı söylüyor. Hatta onu pazara götürür. Parmak çocuk onun önlüğünün cebinde oturur şeytan gibi pazarlık yapar. Her şeye rağmen dostça yaşarlar. Kadın kocasına karşı böyle özen gösteriyor. Her bayramda menuet dansı yapıyorlar. Kadın yanlışlıkla kocasına basmamak için iki gözlük takıyor.
(Yazar ve çevirmen telif hakları nedeniyle tamamı yayınlanamamıştır. Tüm haklar Onk ajans tarafından korunmaktadır.)
Anunsata: Evet. Kitaplarda bizim hakkımızda her şeyin yazdığını sanıyorsunuz. Fakat kitaplar hakkımızda hiçbir şey yazmıyor, bilmediğiniz çok şey var.
Bilimadamı: Bazen bunlar bilim adamları ile öğrenilir.
Anunsata: Çok özel bir ülkede yaşadığınızı bilmiyorsunuz, ülkemizde her gün olan olayları masallarda anlatıyorlar, diğer halklar bunu kurgu sanıyor. İşte, mesela, uyuyan güzel şu çeşmenin sağındaki tütün tezgâhından beş saat uzaklıkta bir yerde yaşadı. Ancak şimdi uyuyan güzel öldü. Açgözlü insan yiyenler hala hayatta, şehirde rehinci dükkânında çalışıyorlar. Parmak çocuk çok uzun boylu bir kadınla evlendi, kadının lakabı ‘’el bombası atan asker’’ ve onların çocukları sıradan insanlar gibi büyüyor, sizin gibi, benim gibi. Şaşırtıcı olan ne biliyor musunuz? Bu kadın savaşçı lakabına rağmen, parmak çocuğun ayakkabısıyla dans edip şarkı söylüyor. Hatta onu pazara götürür. Parmak çocuk onun önlüğünün cebinde oturur şeytan gibi pazarlık yapar. Her şeye rağmen dostça yaşarlar. Kadın kocasına karşı böyle özen gösteriyor. Her bayramda menuet dansı yapıyorlar. Kadın yanlışlıkla kocasına basmamak için iki gözlük takıyor.
(Yazar ve çevirmen telif hakları nedeniyle tamamı yayınlanamamıştır. Tüm haklar Onk ajans tarafından korunmaktadır.)
Yorumlar
Yorum Gönder